Aileyi puzzle gibi; anne, baba, çocuk gibi ayırmak yapıları anlamak için doğru yol olabilir ama tek başlarına hiçbiri pek bir anlam taşımaz ve bir aileyi oluşturmaz. Ama ne yazık ki bizler bazen partnerlerimizin pasif davranışlarından veya ayrılıklarda; kendi sınırlarımızı aşarak anne olmamıza rağmen baba rolünü de üstlenir, baba olduğumuz halde annenin sorumluluklarını da yüklenip babalığın yanında anne de olmaya çalışırız. Bu durum doğal olarak zamanımızı, sabrımızı çok fazla aldığından zamanla öfkelenerek hem çocuklarımızı yıpratabiliyoruz hem de agresif bir hale gelebiliyoruz.
Anne, baba olmak için grup çalışması olmazsa olmazdır. Bu grup çalışmasının adına aile diyoruz. Ailede herkesin bilinen veya bilinmeyen görev ve sorumlulukları vardır. Bu görev ve sorumluluklar herhangi biri tarafından ihlal edilirse veya yerine getirilmese doğal olarak bu ailenin devam etmesi için diğer taraf daha fazla zamanından, sabrından, emeğinden feragat etmek zorunda kalır. Bu durumda doğal olarak gereğinden fazla ve uzun süre emek veren kişi için yorgunluk, bıkkınlık, stres ve agresyon anlamına gelir. Adaletsiz bir aile yaşamın içinde doğal olarak taraflar ya ayrılığın yoluna girer ya da çıkar ilişkilerini güçlendirecek stratejik yaklaşımlarda bulunurlar. İşte tüm yaklaşımlar doğal, samimi olan aile yaşamının yıkılması anlamına gelmektedir. İçerik olarak aile yaşamının yıkıldığı ama şekilsel olarak devam eden ailelerde çocuklarda isteyerek veya istemeyerek bu davranışları alır, içselleştirir ve kendi davranışlarıymış gibi pratiklerine uygularlar.
Aile içinde bilinen baba ve anne rolünün dışına çıkmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü bilinen anne ve baba rolleri toplumsal baskı, etik, kültürel, eğitim, gelenek göreneklere göre çok farklılıklar göstermektedir. Anne ve baba olmak yalnızca cinsiyet, güç veya ekonomik farklılıklardan kaynaklanan özgün davranış şekillerini barındırmaz ve barındırmamalıdır. Babanın rolünü açıklamamız için birçok yönden bu konuyu ele almak gerekir. Babanın toplumdaki yeri, cinsiyeti yüzünden oluşan beklentiler ve sorumluluklar, babanın eşi ile ilgili iletişimi/iletişimsizliği ve çocuğunun karakteristik özelliği, babanın çocuk üzerindeki rolü üzerinde etkilidir.
Çoğun gelişiminde, babanın rolünü anlatmak için birkaç boyutta bu konuyu ele almak gerekir.
- Toplumumuzun babadan beklentileri (genel geçer beklentiler)
- 0-3 yaşına kadar çocuğun gelişiminde babanın rolü
- Kız çocuğunun gelişiminde babanın rolü
- Erkek çocuğun gelişiminde babanın rolü
- Babanın eşi ile olan iletişiminde çocukların gelişimindeki etkisi
- Ergenlik döneminde babanın rolü
Babanın çocuk gelişimindeki etkilerini anlatmak için bu listeyi daha da uzatmak mümkün ama yukarıda yazdığım 6 konu başlığı üzerinde durmak istiyorum.
Toplumumuzun babadan beklentileri
Her toplumun babaya yüklediği misyonlar çok farklı. Türkiye veya Orta doğu toplumlarının babadan beklentileri biraz daha ortak. Bunun sebebi de ataerkil ve feodal bir toplumun uzantıları olmamızdan kaynaklanmaktadır. Toplumun ebeveynlerden ve çocuklardan beklentilerini doğru bir şekilde açıklamamız için o toplumun gelenek, görenek, kültür, dinsel, siyasal, sanatsal, yaklaşımlarına göz atmamız gerek.
Her toplumda farklı, özgün, kapalı, marjinal yaşayan aile fertleri olmakla beraber çoğunlukla toplumuzun babadan beklentilerini açıklamak doğru olacaktır.
Toplumuzun babadan beklentilerini şu şekilde özetleyebiliriz: Ailesini korumakla mükellef, evin maddiyat ile ilgili sorunlarının çözümlemesi beklenilen, evdeki birçok onarılması gereken işleri yapması istenilen, ev ile ilgili birçok organizasyonda sözü geçebilen, zaman zaman şiddet unsuru içeren söz ve davranışlar sergileyen, son sözü söylemek ile görevlendirilen, izin, yasak, onay, takdir gibi prensipleri düzenleyen, çocukların dışarı ve gelecek ile ilgili planlarında ciddi söz sahibi olan, güç timsali bir yapı olarak söyleyebiliriz. Bu kadar çok sorumluluk, stres, güç, yüklenilen ve beklentilere-isteklere sahip olan kişide doğal olarak bu olgularla karakteristik özellikleri arasında sıkışıp kalabiliyor. Çünkü yukarıda yazılan birçok beklenti ve görevler aynı zamanda annenin de kişisel haklarının gaspı anlamına da gelebilmekte.
Bu yaklaşıma benzer veya bu çerçevede hareket eden babanın çocuğuna hissettirdiği duygu; mutlak güç, irade, otorite, özgürlük veya tam tersi olan baskı olarak karşımıza çıkıyor. Baba şiddeti, baskıyı, vurdumduymazlığı, abartılı kontrollüğü, duygularını fazla belli edemeyen, daha çok evin dış işleri ve ekonomiden sorumlu bakanı olarak görülen, akşamları çoğunlukla yorgun olduğu için eşi ve çocuklarından daha çok koltuğu, televizyonu, telefonu ile iletişime geçmeyi isteyen bir profil olarak görülmekte. Bu kadar tezat duyguları içinde barındıran baba profili doğal olarak ta çocuklarını bu tezatlığı çeşitli olayların şahitliğinde çocuklarına geçirebiliyor.
Bir de babasız büyüyen çocuklara karşı oluşmuş ön yargılar var. Babasız büyüyen çocuklara ya acıma ya da ön yargı ile bakış açısı geliştirebiliyoruz. Aslında acıma hissiyatı da negatif bir olgudur. “Yetim” olgusuyla büyüyen erkek ve kız çocukları yaşama atılmak ve kendini gösterebilmekte çok daha zorlanmaktadır. Özellikle kız çocukların sosyal, duygusal ve kariyer olarak mutlu olabilmeleri daha bir çetrefilli yol olarak karşımıza çıkmakta. Bu tanımlamalardan da çıkartıldığı gibi yetim kalmak aslında çocuğun gelecek, hayaller, umut ile ilgili köprünün yıkılması anlamına da gelmekte. Aynı zamanda bu durum babanın çocuk üzerindeki etkilerini net bir şekilde göstermekte.
0-3 yaş arası çocuk gelişimindeki babanın rolü: Hamilelik döneminden itibaren babaya çok ciddi bir rol düşmekte. Hamilelik dönemi ile annenin tüm yaşantısı (duygusal, sosyal, cinsel, iş) sekteye uğrayabiliyor. Bu zaman zarfı içinde annenin kendisini yalnız hissetmemesi için anneyle çok daha fazla kaliteli zaman geçirmesi gerekir. Bu zamanın kaliteli geçirilmesi salt anne için değil babanın da aile duygusu ile bütünleşmesini sağlar.
Doğum: Çocuğun doğumu aynı zamanda annenin 9 aydan daha fazla süreden beri çocukla birlikte sürdürdüğü yolcuğunun da bitmesi anlamına gelir. Anne kendisini yalnız, terk edilmiş, öfkeli, birçok şeye yetemeyen, eksik gibi negatif duyguları hissedebilir. Bu dönem babanın desteği ile çok hızlı bir şekilde aşılabilir. Baba bu dönemde aile olgusunun ne kadar önemli olduğunu, anneliğin ne kadar özel bir durum olduğunu hissettirebilir ve ev işlerinde olabildiğince destek olabilirse çocuğun ve annenin pozitif anlamda değişimi de o denli desteklenmiş olur. Çocuk doğmadan itibaren çocuğun varlığına alışan anne ile doğumdan sonra çocuğunu gören baba arasında duygusal olarak farklılıklar oluşabilir. Baba ile çocuk arasındaki bağ, doğumdan sonraki haftalar ve aylar içinde pekişir. Bu zaman zarfında baba hem anneyle iletişimi güçlendirmeli, ev işlerine destek olmalı hem de çocuğu ile oyun oynayarak, gülümseyerek, çocuğun sorduğu tüm sorulara bıkmadan, usanmadan tekrar tekrar cevap vererek geçirmesi çocuğun ve annenin mutluluğu açısından çok önemli.
Şimdiye kadar olan yazıda hem annenin ve babanın bireysel – aile olarak mutluluğunu ön plana çıkarttık. Biz biliyoruz ki ebeveynlerin ruhsal durumları nasıl ise çocukları da o yönde etkileniyor kısaca ebeveynlerde ne varsa çocuklarına da onu verebiliyorlar. Mutluluk varsa mutluluk verebiliyor, mutsuzluk, yalnızlık, hayal kırıklığı varsa onu istemese de verebiliyor. Bu yüzden çocuklar söylemlerimizden daha çok davranışlarımızdan etkilenmekte.
Bir baba veya anne kendini çocuklarına adamışsa o anne veya babanın çocuğunu çok sevmesi ile açıklanamaz aynı zamanda o kişinin ne kadar yalnız olduğunu da söylemeliyiz.
Kız çocuğunun gelişiminde babanın rolü: Kız çocukları için baba; hem karşı cinsle olan ilk iletişim hem de baba dediği (güvendiği, inandığı, annesi dışında sevdiği ilk ve o ana kadar tek olan) kişinin onunla olan yaklaşımı anlamına da gelmekte. 3-12 yaş arasındaki bu evrede babanın kız çocuğuyla olan iletişimi, kızın daha sonraki duygusal, sosyal ve hatta cinsel yaşamıyla ilgili oluşturacağı yaşamın temelini oluşturmakta.
Babanın doğal, gülümseyen, çocuğuyla kaliteli zaman geçiren, kendisiyle barışık, sorunları çözebilen sakin bir ruh halinin olması, çocukların da ileri ki dönemlerde karşı cinsle ve kendisiyle daha olumlu, kendine güvenen öz güveni yüksek, pozitif iletişimler kurmasına destek olacaktır.
Yıllar yıllar sonra hayatımıza giren erkeklere baktığımızda; eğer babamızla iyi iletişimlerimiz varsa çoğunlukla babamıza benzeyen, babamızla iletişimimiz sıkıntılıysa da yine çoğunlukla babamızın tam tersi özelliklere sahip çakma babalarla birlikte olduğumuzu görebiliriz. Bu bile aslında babanın rolünün ne kadar büyük olduğunu gösterebiliyor.
Erkek çocuğun gelişiminde babanın rolü: Ataerkil toplumda doğan erkek çocuklardan beklentiler daha fazla olabiliyor. Çocuk yaşta evin reisliğine kadar babadan sonraki veliahtlığa kadar birçok sorumluluklar aile tarafından verilebiliyor. Erkek çocuğa sorumluluklar, görevler tabi ki verilmelidir ama evin reisliği verilmemesi gerekir. O yaştaki çocuk bu yükü kaldıramayacağı için öfke veya pasif davranışlar sergileyerek gelişimsel olarak gerilemeler yaşanabilir. Erkek çocuk babanın gözüne girmek için birçok yöntem deneyebilir. Babanın çok iyi bir gözlemci olması ve kendi geçmişinde yapamadığı veya olmak isteyip de olamadığı herhangi bir olguya yönlendirmek için ciddi bir çabaya girmemesi gerekir. Baba kendinden emin kendi yaşamına devam ederse zaten çocuk babadan etkilenerek o yönde kendince bir yol bulup daha orijinal davranışlar geliştirerek hedefler kuracaktır.
Ergenlik döneminde babanın rolü: Ergenlik dönemi aslında olmazın olur, imkânsızın yapılabilir olduğu evredir. Bu yüzden asilik ergenin en belirgin özelliğidir. Ergen çocuklar sorumluklar ister ve yaşamda bende varım diyebilmek için bazı rizikolu işlerde kendini gösterebilir. Baskıcı ailelerde ergenler pasifize olmakla beraber daha radikal olayların içine de bilinçsizce girebilmekte. Aslında onların bu durumlara girmesi anne veya babanın aşırı dozdaki davranışları da sebep olabiliyor.
Tüm bu yazılanlardan çıkartacağımız sonuç: Çocuklarımızın mutlu, kendine güvenen, hayallerinin peşinden koşması için babanın çocuğuna, çocuğunun hayallerine sarılması gerek.
Toplumun bize dayattığı kuralları belki yapmamız gerekecek ama aynı zamanda doğal olmayı öğrenebilirsek ve çocuklarımızı robot olarak değil birer birey olarak görüp, hata yapmalarına izin vererek, gülümseyerek yetiştirebilirsek babalık görevimizi yapmış oluruz. En iyi baba eşine destek olan, çocuğuna inanan ve kendisiyle barışık olandır.